5 Haziran 2009 Cuma

stereo

geçenlerde kadıköy anadolu lisesi'nin önünde erdil yaşaroğlu ile karşılaştım. her zaman karşılaşıyormuş gibi oldu böyle diyince; halbuki sadece ikinci görüşümdü. göz göze gelince ünlü olan o değil de benmişim gibi gözlerini kısarak gülümsedi. bir ünlüyle karşılaşınca ne diyeceğinizi bilemezsiniz ya işte o anda bana da aynısı oldu. yıllar yılı "ehuahauhaha yine süper çizmiş dallama" diye güldüğüm adama 3 yıl önce pehlivan köfte'de gördüğüm zeki alasya'ya yaptığım muamelenin aynısını yapıp, "nasılsınız?" dedim.-nız mı? allah belanı versin bi erdil ağabey diyemedin diye içimden geçirirken o da bana "iyiyim sen nasılsın" de..rken kafama bir kuş tap! diye sertçe sıçtı. fırsatı kaçırmayıp "hep senin yüzünden, hayvanlarla dalga geçtiğin için senin kafana sıçmak istedi ama hedefi tutturamadı" demek istedim ama ilk cümleye ikinci çoğul şahısla başladığım için en fazla "sizin yüzünüzden" diyebildim.

o an farkettim ki ikinci çoğul şahsı hem telaffuz etmesi zor hem de ekonomik değil. zaten hitap ederken sizin diyorum bi de neden devamında yüzün -üz diye bağlamak zorunda kalıyorum ki? -iz, -üz demekten dilim ağrıdı resmen. üstüne iki saat konuşamadım.

neyse. aynı günün akşamı kulaklığımın tek tarafı bozuldu. tek kulaklığın bozuk olmasının vermiş olduğu sinir bozukluğu yetmezmiş gibi taç şeklinde bir kulaklık olduğu için ses gelmediği halde sol kulaklığı takmak zorunda kalmam beni tam anlamıyla çileden çıkarttı.

fakat bütün bunlar yetmezmiş gibi tek kulaklığın çalışmamasının çok kanallı kayıtları dinlerken gerçek bir felaket olduğunu unutarak mp3 çalarımdaki şarkıları devam etmeye yeltendim ve bir şeylerin eksik olduğunu farketmekte gecikmedim. bunlar benim her zaman dinlediğim şarkılar değildi kiminin gitarı farklıydı kiminin bası, kemanı filan...

sonra aklıma ilginç bir fikir geldi. dinlediğim şarkların eksik kısımlarını ağzımla tamamlamaya başladım... "cigicigicigi! bıçıpbıçıbıçımmmm! iuuuuğğğ! gibi sesler çıkararak.

bu zincirleme olaylar beni tıpkı hayata farklı bir gözle bakılabildiği gibi farklı bir kulakla dinlenebileceğini de düşündürdü. duyuş ve dinleyiş açısı gibi farklı terimler uydurmak istedim ama yaymakta pek başarılı olamadım.

tek kanallı günlerin değerini şimdi daha iyi anlıyorum. yaşasın mono...

Hiç yorum yok: